Wednesday, June 3, 2009

Yeni bir blog, yine bir blog

Çok uzun bir süredir blog alışkanlığımı kaybetmiştim, iki yıl oluyor neredeyse. Aslında, 2 hafta kadar bir süre önce, eski bir blogumda yazdıklarımı okuyup bir daha hiç blog tutmayacağım demiştim içimden. Bunun sebebi, geçen zaman içinde yazdıklarımın anlamlarını yitirmiş olduklarını fark etmemdi. Gelecekte bir anlam ifade etmeyecekse neden yazayım ki, diye sordum kendime ve en sonunda bir daha yazmamaya karar verdim; fakat kendime verdiğim sözü tutamadım ve yine yeni bir blogda yazmaya başladım bugün itibariyle. 
Saat gece yarısına gelmek üzere ve uykum kaçtı çoktan her zamanki gibi. Okumak istediğim bir kitabım var ve henüz yarılamadım bile kendisini, ama konsantre olamıyorum bir türlü. Son günlerde hiçbir şeye dikkatimi tam olarak veremiyorum aslında. O yüzdendir ki, her yapmam gereken şeyi hafıza problemi olan insanlar gibi not almaya başladım. Çok rahatsız edici bir durum gerçekten. Özgürlük yok edici, el kol bağlayıcı. 
Ne zaman özgür oldu ki insanoğlu tam anlamıyla zaten? Bu aralar bir şeyler sürekli itiyor beni bunu sorgulamaya. Bu kadar peşinden koşulup da elde edilemeyen başka bir şey var mı merak ediyorum. Bizlere "verilen" bir şey mi bu böyle de kimisi dağıttığını iddia ediyor kendi aklına estiği gibi? Bir de takdir almayı planlıyorlar bu yolla. Tıpkı kadınların, "haklarımızı bize verin" şeklinde bağırması gibi. Sen zaten o haklarla dünyaya gelmiyor musun, neden başkalarının altın tepside önüne sunmasını bekliyorsun da kendini baştan kaybedenler kategorisine sokuyorsun ki diye sorasım geliyor böylelerine. Ama özgürlük kavramı farklı bir şey, bunun da bilincindeyim. Dıştan özgür olarak doğmuyoruz bakınca. Belli kurallarla dünyaya geliyoruz. Ahlak kuralları, hukuk kuralları, toplum tabuları, din kuralları, vesaire vesaire, bu liste uzamaya çok meyilli bir liste. Bunların olmadığı bir dünya düşünmeye bile korkuyor insanlar, sanki hayatımız bunlar olmadan tehlikeye giriyormuş gibi. Kısıtlanıp kontrol altına alındıkça zararsızlaşıyormuşuz gibi. Oysaki, hep tam tersi bir görüntüyle karşı karşıya geliyoruz nedense.. Yapılan hesaplar çarşıya uymuyor, daha çok düzensizlik başgösteriyor her seferinde. Bu sefer daha çok kurallar yaratarak, ortaya çıkan düzensizliği bastırmaya çalışıyoruz daha şiddetli bir şekilde ve sonuç her seferinde daha kötüye gitmeye devam ediyor. Her dileğimizde olduğu gibi, özgür olma dileğimizde de samimiyetsisiz aslında. İnsana kendisinden başka kim daha iyi engeller çıkarabilir ki? Reddediyorum ben milletin namus bekçiliğini görev bellemiş ve insanları acımasızca kendi anlayışı çerçevesinde eleştirip yüzeysel sıfat yakıştırmaları yapıp işi hakaret boyutuna vardıran bir toplumda nefes almadan yaşamayı, reddediyorum sözde ahlaklı yaşadığını ileri süren, dışarıdaki herkesi kendi kurallarının alanı içinde yaşatmaya çalışıp hapseden, iki yüzlü insanlarla aynı nefesi paylaşmayı. Reddediyorum insanların, menfaatlerine göre değiştirip ekleyip çıkarttığı hukuk kurallarının emrinde varlığımı sürdürmeyi.. Reddediyorum milliyetçilik gibi insan uydurması bir ideolojiyi kutsallaştırıp uğruna cinayetler işleyip dünyayı kurtardığını sanan insanları insandan saymayı. Bütün bu saydıklarım, zaten kendi içinde varolan özgürlüğü yakalamaya çalışan insanoğlunun işini iki misli zorlaştırıyor. En başta kendi hislerimiz bizleri içten içe hapsedebilmeye yeterken bir de bu dış etkenler işin içine girince çok daha ağır bir baskının içinde buluyoruz kendimizi. Nefes alamıyoruz çoğu zaman. 
Bütün bunları söyledim ama gelip görün ki önümüzdeki sömestrda hukuk öğrencisi kimliğime bürüneceğim. Kendimin şikayet ettiği sistemin bir parçası olma yolunda ilk adımım olacak bu. Böyle düşününce ne yapıyorum ben diyorum kendi kendime. Bunu düşünmek içinse çok geç, o yüzden" hukuk okuyan anarşist"i oynayacağım bundan sonraki hayatımda. Nasıl olacağını ben de çok merak ediyorum. "Hukuk adalet için şart" derken, kendimi "hukuk laf cambazlığından başka bir şey değil" derken buluveriyorum bazen. Haksız da sayılmam.. Gördüm ki, önemli olan gerçek değil, neyi nasıl ispatladığın, kimi nasıl inandırıp ikna ettiğin... Laf cambazlığı işte bir nevi. 
Yazımın başındaki bir soru, taa buralara kadar taşıdı konuyu işte. Böylece ilk yazımı da bitirmiş oluyorum. Bakalım bu yeni blogda nasıl bir istikrar göstereceğim. Bekleyip görelim o zaman. Bana iyi geceler.  
  

No comments:

Post a Comment