Thursday, June 18, 2009

Uzun Bir Aradan Sonra Eve Dönüş ve Boston'a Veda

Hayatımın senesini geçirdim bu sene. Boston'dayım 7 buçuk aydır ve İstanbul'a, evime, arkadaşlarıma, aileme dönmeme sadece iki hafta kaldı. Bazen hala inanamıyorum zamanın nasıl bu kadar çabuk geçebildiğine. Buraya geldiğim ilk gece hala dün gibi aklımda. Sekiz ay sanki sekiz yıl gibi geliyordu bana. Bavulumu boşaltırken sanki bir daha toplamayacakmışım gibi hissetmiştim. Ertesi günlerde ise buradaki hayata alışmakta hiç zorlanmadım, aksine oldukça kolay uyum sağladım kısa bir sürede. Eğlenceliydi ilk aylar, bu minicik şehri bilmiyordum hiç ve puzzle çözüyor gibi hissediyordum hergün onunla ilgili başka başka şeyler öğrendikçe. Sonra kış geldi. Boston'ın dondurucu yüzüyle tanıştım. Hayatımda hiç bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum ben. Geçmek bilmedi o kış ayları.. Mart ayında bile hala bitmek bilmeyen kar fırtınalarıyla geçirdim günleri. Dışarı çıkasım gelmiyordu ama o aylarda bile çok farklı tecrübeler edindim kısıtlı zamanlarda gidip görebildiğim yerlerde. Boston'ın sıkıcı gece hayatıyla da o aylarda tanıştım. İstanbul'dakinden çok daha farklıydı. Saat gece henüz 10 olduğunda bile sokaklar ıssızlaşıyor, her yer teker teker kapanmaya hazırlanıyordu bile. Gece yürürken yapayalnız hissettiriyor insana Boston sokakları kendini. Bu şehir gecelerin tadını çıkarmak için hiç de ideal bir şehir değildi, bunu iyice anlamıştım. Üstelik senelerdir içinde yaşamaya alışıp bağımlısı haline geldiğim büyük şehir, hele ki İstanbul gibi büyük bir şehir, hayatından çok farklıydı. Evet, farklıydı farklı olmasına her yönüyle ama garip bir şekilde çok sevmeye başlamıştım ben Boston'ı. Her şeyden önce, tek başımaydım burada. Ailesiyle sorunu olan tiplerden değilim, aksine burada bulunduğum hergün, istisnasız olarak, annemle konuştum gerek internetten gerekse telefondan; ancak benim kastettiğim tek başınalık, aileden bağımsız, rahatça hareket etmemden de öte, bir şeye ihtiyacım olduğunda yani çaresiz hissettiğimde kendi başıma işin içinden çıkabilmesini becerebildiğimi görmek. Gerçek tek başınalık budur benim için. Başıma gelmeyen kalmadı gibi bir şey burada. Ayağımı bile kırdım ve her zaman evinde "prenses" muamelesi gören Eda, annesiz doktoruna gitmeyen, üşüttüğünde çorbası ve ilaçları önüne her daim hazır gelen, el bebek gül bebek bir dediği iki edilmeyen Eda, burada hiç de aynı muameleyi görememişti. İşte o zaman gerçek "tek başınalık" ı tattı. Gerek kaldığı evde, gerek okulda, gerekse gündelik hayatta saçma sapan sorunlarla yine kendi başına uğraştı. Zor gelmedi mi? Geldi tabiki ilk başlarda; ancak bu bile garip bir zevk veriyordu ona ve kendisine güçlü hissettiriyordu, sanki yapamayacağı bir şey yokmuş gibi. Asıl özgürlük bu değil midir zaten? Bu bağımsızlık ve onun getirdiği bu ilginç, daha önce hiç tatmadığı his onu o kadar mutlu etti ki, şimdi de eski haline dönmekten çekinir oldu. Evet, durum aynen böyle.. Buradaki halimi özlemekten korkuyorum, gerçek bu. Yeniden "evin pamuk prensesi Eda" olmayı özlemedim mi, çok özledim hem de; fakat beni şu an buradaki gibi tatmin edebilecek mi eski durumum, işte bundan emin değilim. Yaz ayları geldikçe Boston güzelleşiyor, hergün soluğu Charles River'ın üzerinde alıyorum günlük yürüyüşlerimi yaparken ve fark ediyorum ki ben bu şehri gerçekten çok özleyeceğim. Hava durumuna hala alışamadığım bir gerçek gerçi. Haziran'ın 18 i olacak yarın ve haberlere göre, önümüzdeki 5 gün durmadan yağmurlu geçecekmiş. Ben hiç böyle bir iklimle karşı karşıya kalmamıştım. Bıktım ve usandım, evet bu da doğru. Hatta dün sabah uyandığımda hava kapalı ve odam karanlık olduğu için kendimi depresyonda gibi hissetmiştim resmen. Tüm bunlara rağmen, hala kara kara düşünmekteyim buradan nasıl ayrılacağımı.
Diğer bir yandan, son günlerde sürekli olarak evime, şehrime ve değer verdiklerimin yanına döneceğim günü kuruyorum kafamda ve bu beni çok heyecanlandırıyor. O kadar heyecanlandırıyor ki, sırf düşünürken bile kalbimin hızlandığını hissedebiliyorum ben. "Artık sabrım kalmadı, bir an önce dönmek istiyorum geriye" diyorum üstüne üstlük. Doğru da bu dediğim. Gerçekten çok istiyorum artık dönmeyi. Benimki kararsızlık değil, muhteşem bir sene geçirdim burada ve şimdi "hoşçakal" demekten çekiniyorum sanırım bu mini-şehire. Harika tecrübeler edindim, hayatımda özel olduğunu bildiğim bazı insanların, zannettiğimden çok daha özel olduklarının iyice bilincine vardım, harika insanlarla tanıştım, saçma sapan insanlarla karşılaşıp boşa zaman kaybettiğim de olmadı değil. Fakat bunların hepsi ama hepsi bana bir şeyler kattı geriye dönüp baktığımda. Çok şey öğrendim, bazı değişimler yaşadım düşüncelerimde ve hala yaşamaya devam ediyorum da. Bana bu geçirdiğin bir seneyi özetle deseler, yapamazdım. O kadar dolu dolu geçen bir seneydi ki benim için..
Şimdi ise evime gideceğim. Orada her şey aynı, nasıl bıraktıysam öyle, ama ben aynı değilim. Döndüğümdeki ilk izlenimlerimi çok merak ediyorum.
Geçmez, hayatta bitmez dediğim sekiz ayın sonuna geldim sayılır işte öyle ya da böyle. Zaman geçiyor.. Çok çabuk hem de. Ben oraya gidince, yine geçecek zaman, ve buraya tekrar döneceğim zaman da gelecek. O geçene kadar ben hep yeni yeni şeyler yaşayıp göreceğim.. Ömrüm zamanı kovalamakla geçecek tıpkı her insanoğlunun yaptığı gibi... Zaman ise hep bana sanki o benim ensemdeymiş gibi hissettirecek..

No comments:

Post a Comment